Cuma, Ocak 13, 2012

yani sen elmayı seviyorsun diye...

Nazım "Tahir'le Zühre Meselesi"nde "yani sen elmayı seviyorsun diye, elmanın da seni sevmesi şart mı?" diye sorarken safi aşkın karşılıklığından bahsediyor demek yanlış sanırım. O her şeyden önce bir komünist ve dolayısıyla kolektivistti. Yani emeğin karşılığını şu satırları okuyan çoğunuzdan daha iyi biliyordu, şairlik yaparak hayatını devam ettirmeye çalışmasına rağmen.
Karşılık en basit anlamıyla cevap demek. Sorduğumuz sorulara bile cevap alamamak insanı ne tür bir ruhsal "iğrençliğe" sürüklüyor, bir düşünün hele. Bazen kendi sorduğumuz soruya bile cevap veremeyecek durumda olmak misal...

Hal böyleyken bi de duygularınızla sorduğunuzu sandığınız sorulara alamadığınız cevaplar adamı öldürür elbet. Yine sadece aşktan bahsetmiyorum, arkadaşlık,dostluk,kardeşlik vs. vs. diye uzar gider bu. Birisine çok değer vermeniz sadece duygularınızla alakalı değildir, onun size vereceği karşılık da öyle. Eğer karşılık göremezseniz egonuz sarsılır, eğer karşılık görürseniz egonuz tatmin olur. Tabii ki karşılık görmek için önce karşı tarafın egosunu yeterince okşamanız gerekir.Bunlar olduktan sonra, değer verebilirsiniz. Karşı tarafa değil, egolarınızın okşanışına.
 

Eğer buraya kadar bana katlandıysanız,en önce söylemem gereken şeyi söyleyeyim şimdi. Bunu niye yazdım? Bi aydınlanma yaşamadım elbet bir kaç dakikada. Şu an bu sıkıntıları çekmiyorum, aslında şu an çekmediğim için yazabiliyorum. Ama karşılıklılık bağımlığını anlamak için çok kazık yemek gerekiyor sanırım. Eğer okuduklarınıza hak verdiyseniz, çok kazık yemişsiniz demektir.
Şimdi aydınlanabilirsiniz!