Pazar, Kasım 03, 2013

Hiçbir şey üzerine ağıt.


Uzun süredir yazmıyordum. Yazmak benim için bir gelenek değil kuşkusuz, onsuz yapamam dersem yalan olur. Ama uzun süredir görmeseniz de bir gün görmek zorunda olduğunuz, görünce mutlu olduğunuz insanlar gibi. Bir sonraki köşebaşında kim dönecek, kafanızı kaldırdığınızda kimle karşı karşıya olduğunuzu fark edeceksiniz kim bilir? 

Eski bir arkadaş, bir dost, bir kardeş, belki bir düşman - ki dişlerini sıkar suratına bakarken-. Belki seni öldürmek isteyen, belki seni öldüresiye sevmek isteyen bir adam, bir kadın.
O adamlar ki her gün ağlarlar, bir Allah'ın kulu silmez gözünün yaşını. O kadınlar ki hiç ağlamazlar gerçekten, ama vardır hep bir mendil veren. Islak bir mendil. Bir geniz akıntısı. Bir boğaz yangısı. Bir Ahmet Kaya türküsü, bir yudum ucuz şarap, bir sigara, bir kaç tel beyaz saç -artacak kuşkusuz sayısı-.

Boğaza nazır olmayan bir evde, boğaz tokluğuna yaşayan adamların hikayesi bu. Bugünlerde en sevdiğim insanlar bana umut vermeyenler nedense. Hayatı iplememekle ilgili şeyler duymak, boş şeyler söylemek, boş şeyler yapmak ve bunlardan zevk almak istiyorum. Siktir et desinler istiyorum, siktir ediyorum. Tarifsiz, saçma sapan bir mutluluk var içimde, tarifsiz saçma sapan bir acı var içimde. Hiç söze ihtiyaç yok, tarif etmeye gerek yok. Saçma sapan bir şey bu. En çok saçmalamaktan zevk aldım hayatta bugüne kadar. Telefonum çaldı dedikten sonra "arayan babamdı" demek için yaşadım çoğu günler. Ciddi ciddi bir şey anlatana çaktırmadan yaptığım nah işaretini göstermekti en önemli zaferlerim. Mutlu muydum? Evet.

Galata köprüsünde bir balıkçı. Bir leğen, su dolu içi. Bir kaç balık, iki tanesi çok zayıf. 1 saat sonra hepsi ölecekler, kızgın yağ dolu bir tava ya da kor olmuş kömürün ateşi son durakları. Hepsi ölecekler. Bir tanesi leğenin dışına fırlıyor. Tek isteği denize geri dönmekti, artık çok pişman. Çırpınıyor. Bir saat sonra... Hepsi ölecekler. Bir saat daha... Yaşamak istiyor. Çırpınıyor. Celladı balıkçı onu görsün diye, bir saat daha yaşamak için. 
Balıkçı onu görüyor. Kaldırım taşı üstünde ölmüş balığı kim ne yapsın? Alıyor avuçlarının içine, balık çırpınıyor hala. Islak bir mendil. Bir geniz akıntısı. Bir boğaz yangısı. Uzaktan bir yerden de gelse duyulan bir Ahmet Kaya türküsü. Atıyor balığı leğenin içine balıkçı, bir yudum şarap içiyor, bir sigara yakıyor. İçine çekiyor dumanı, bırakıyor bir kaç tel kalmış beyaz saçlarının üzerinden.

Beni leğenin içine atın.
1 saat daha... Yaşamak istiyorum.

Çarşamba, Temmuz 04, 2012

Pazartesi, Temmuz 02, 2012

ilk delinen yasaklar

yasaklar neden bu kadar güzel ki lan? bugün az yemem lazımdı, yine patso yedim misal. havva neden o elmayı yedi? çok mu kırmızıydı? çok mu etli? ekşi? tatlı? yasak olduğu için de olabilir. yasak olan neyse damakta tat bırakır, hem de çok güzel.
12 yaşındayken mastürbasyon, 15 yaşında seks yasaktır. sigara içilmese bile tadına bakılması gereken bir şeydir. 17 yaşındayken araba sürülmelidir. 14 yaşında içmek, 18de sarhoş olmak yasaktır. ama yaparsın. olursun. olur yani işte. hep daha fazlası yasaktır, her eşikte daha fazlasını istersin. insansın sen. ben de.
o patsoyu yemeyecektim. 

Çarşamba, Haziran 20, 2012

hangisi yakışıklı?

3 tane rock ilahını karşılaştıralım mı? üçü de çok yakışıklı adamlar aslında.

David Gilmour
Cat Stevens



Kurt Cobain



siz ne düşünürsünüz bilmem,  jim morrison'ı da buraya ekleyip haksız rekabet olsun da istemem, ama kurt cobain en yakışıklısı bence. çünkü o hiç yaşlanmayacak. hep 27 kalacak.

yusuf islam'laştıramadıklarımız



yoksa siz de yusuf islam'laştıramadıklarımızdanmısınız? cat baba, müslüman oldun,budist oldun, e zaten hrıstiyandın. ne olursan ol, sen çok güzel müzik yapıyosun abicim. ölme sen, müzik yapmaya devam et. dini mini de bırak, atayiz ol, en rahatı :)

Cuma, Haziran 15, 2012

bazen..




bazen bi şeyin gerçek olmadığını bilirsin ama çok seversin. kafanda bi montaj yaparsın ve istediğin şeyleri yan yana koyarsın. artık senin gerçekliğin o olmuştur ama, gerçek değildir. aynı bu resim gibi. aynı hayaller gibi...